Saygı (Günlük)
24 Nisan, Cuma
Otobüsteydim bugün. Bir adam bindi. Sarımsak yemiş, yanımda durmadı benim, uzağa gitti, gene de duyuluyordu ağzının kokusu. Burnumu tıkadım. Ben zaten inecektim ama gideceğim yere varmamış olsam da inerdim, çekilir şey değildi o koku.
Sarımsak yemesinler demiyorum. Ben sevmem o nesneyi ama bunca yüzyıldır insanoğlu yiyor onu, demek bir tadı var, bir iyiliği de var. Yesinler, kimsenin zevkine karışacak değilim ama sarımsak yedikten sonra dalmasınlar kalabalığın içine, düşünsünler biraz, düşünsünler de ötekini berikini rahatsız etmesinler. Yalnız ben rahatsız olmuyorum, nice kimseler rahatsız oluyor. Sarımsak yemeyi seveni gördüm ama kendisi yemeden sarımsak kokusundan hoşlananı görmedim. Akşam yenmez mi bu? Çoluk çocuk akşam yemeğinde yersiniz o sarımsağı, sonra oturursunuz evinizde, olur biter.
Şu adama bir çatayım dedim içimden. Söylemeliydim düşündüklerimi. Bir kavgadır çıkardı. Bilirim, otobüstekilerin çoğu da ondan yana olurdu. Canı istemiş de sarımsak yemiş o adamcağız! Ne karışırmışım ben? Belki bir de alaturkalık, alafrangalık tartışması açarlar, bana züppe derlerdi. Göze alamadım. Ama almalı göze. Kavga etmeyi, tartışmayı, züppe sayılmayı almalı göze, dayak yemeyi bile göze almalı. Kimsenin işine, keyfine karışmak değildir bu. İnsanları biraz da ötekini berikini düşünmeye, şunu bunu rahatsız etmekten çekinmeye çağırmaktır. Bana öyle geliyor ki bu da bir yurttaşın başlıca ödevlerindendir. Böyle kavgaları, tartışmaları, bu uğurda dayak yemeyi göze almazsak bu ülke sarımsak kokusundan kurtulamaz. Yani bu toplumun insanları yalnız kendilerini düşünüp başkalarına aldırmamaktan, bütün kötülüklerin anası olan bu huydan silkinemez.
Nurullah ATAÇ, Günlük
Yorumunu Yaz