Akılcıydı, Bilime İnanırdı (Deneme)


Atatürkçülük

Gazeteci yazar Falih Rıfkı Atay anlatıyor:

Bir gün, Türkiye Cumhuriyeti için nasıl bir arma bulmak gerektiğini tartışıyorduk. Arkadaşlardan biri, temel motif olarak “kurt”u önerdi. Atatürk sordu:

— Ne kurdu?

— Bozkurt.

Ve uzun hikayesini anlattık. Gülümseyerek:

— Masalları bırakınız, dedi. Her şeyin kaynağı insan zekâsıdır. Siz bana bir zekâ simgesi arayınız.” (...)

Atatürk, bir konuşmasında kendisini anlatırken şöyle der:

“Bizim akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek belli özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin belgesidir.”

Gerçekten de Atatürk'ün en belirgin özelliklerinden biri akılcı oluşu, aklın ürünü olan bilim ve tekniğe yakınlığı idi. Kurtuluş Savaşı biter bitmez bilgisizliğe, tutuculuğa, bağnazlığa, her türlü geriliğe karşı yeni bir savaş başlatmıştı:

“Arkadaşlar! Bundan sonra pek önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer, süngü zaferleri değil, bilim ve teknik zaferleri olacaktır.”

Daha 1922 yılında, Başkomutanlık Savaşından birkaç gün sonra İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri, Atatürk'ün bilime, bilim adamlarına yakınlığını görmüş, ona “fahri müderrislik” (onur öğretim üyeliği) unvanını vermiştir.

TBMM başkanı ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal, adı geçen üniversiteye çektiği telgrafla teşekkür etmiş ve şöyle demiştir:

“Güveniyorum ve inanıyorum ki ulusal bağımsızlığımızı bilimsel alanda fakülteniz tamamlayacaktır. Aranızda bulunmak, benim için bir kıvançtır.”

Türk tarihini ve dilini inceletmek, aydınlatmak amacıyla Atatürk, Ankara'da “Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi”ni açtırır. Açılış gününün (9 Ocak 1936) akşamı, Fakültenin öğretim üyeleri Çankaya Köşkü'ne çağrılır. O gecenin izlenimlerini, o zaman fakültenin öğretim üyesi olan Prof. Dr. Melahat Özgü'den dinleyelim:

“Çankaya, o zaman Atatürk demekti. Onun dik yamaçlarından başkente bakıldığında, cumhuriyet devriminin yurdu nasıl ışıklandırdığı görülür gibiydi. Çankaya, cumhuriyet devriminin beyni olmuştu. Atatürk ve onun devrim arkadaşları, cumhuriyeti orada kararlaştırdılar. Hilafetin kaldırılmasını orada kararlaştırdılar. Şapka devrimine, harf devrimine, hukuk devrimine, dil devrimine hep orada karar verdiler. Şimdi de bilim yolunu orada açmak istiyordu sanki:

“Dünyada her şey için uygarlık için hayat için başarı için en hakiki mürşit (yol gösterici) bilimdir!”

Köşk'ün kapısından girerken hepimiz heyecan içindeydik. Seviniyorduk çünkü en büyüğümüzün yanına gidiyorduk. Korkuyorduk çünkü “Bizleri sorguya çekecek!” diyorduk. Hepimizi, solda büyük bir salona aldılar. Ne olacaktı şimdi? Yukarıya mı çıkacaktık? Salonun duvarları önünde, sırayla yan yana dizildik. Atatürk, bizleri çok bekletmeden Prof. Afet (İnan) ile birlikte içeriye girdi. Bir an salonun tam ortasında durdu ve hepimizi teftiş edercesine gözden geçirdi. Sıra ile önüne gidip elini sıkacağız diye bekliyorduk ama öyle olmadı. O, bizim yanımıza geldi ve erlerini teftiş edercesine hepimizin önünde durarak ayrı ayrı ellerimizi sıktı. Yüzüne baktık. Büyük kurtarıcı, büyük kumandan, büyük insanın önündeydik. Elinden sanki bir “kurtuluş diploması” alıyorduk. Bizlere sanki keskin bakışlarıyla, “Bilimde, hak yolunda, devrim yolunda, yükselme yolunda yürüyün.” demek istiyordu:

“Ülkeyi ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları gerekir.”

Sözünü bir kez daha tekrarladı:

“Evet, ulusumuzun toplumsal hayatında, ulusumuzun eğitiminde de rehberimiz bilim ve teknik olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği bilim ve teknik sayesindedir ki Türk ulusu, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir.”

Bilim ile gerçeği, gerçek değerlere karşı bir anlayış uyandırmak, insanlığımızı kaynaklarına götürmek, yıkılan saltanat döneminin karanlığını yenmek, Atatürk'ün ereği oldu.

Atatürk, bilim adamlarına hep güvenmiş, onlardan yararlanmaya çalışmıştır:

“Ben o adamım ki ordunun ülkeyi, ulusu kesin bir sonuca götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat bilim ve özellikle toplumsal bilim alanına bağlı işlerde ben komutanlık edemem. Bu alanda isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için siz kendi biliminize, kültürünüze güveniyorsanız bana söyleyiniz. Toplumsal bilimin güzel yönlerini gösteriniz, ben izleyeyim.”

Ahmet KÖKLÜGİLLER 
Atatürk'ün İlkeleri ve Düşünceleri

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.